12 Ekim 2010 Salı

aylık vurması olağan “eğlenme hakkı” sendromu

Tutarsız ancak sorgulayıcı, mantıksız ama adil olmaya çalışan, fakat yolun sonunda bunu bile beceremeyecek bir ruh haline büründüm ve bunun acısını klavyemle birlikte sizler çekeceksiniz. Tüm okuyacaklarınız iç çekişmelerimden, çırpınışlarımdan ve hayallerimden ibaret olacak, vazgeçme hakkınızı derhal kullanın!

Her ay belirli aralıklarla beni vuran düşünce silsilesi şununla fitil alıyor; eğlenmeye hakkımız olduğunu kim söyledi bizlere? Başka insanların sözümona kapılarını günün her saatinde bir hatırlatma memurunun “eğlenceye hakkınız olduğunu gösteren kartınız yok, şimdi kenara çekilin!” diyerek çalması canımı zaten sıkarken, bizim yaptıklarımız fazla ağırlık yapıyor terazinin diğer tarafına…

Klişeden de öte oldu belki de ama; insanlar eşit doğmuyor ve kimisi günün her saatini yarını nasıl çıkartacağından endişelenerek geçiriyor. Onu bulsa da; yarın, “ertesi günü düşünme seansları”na girmeyi bekleyecek işi bitince. Yiyecek birşeyler bulmak için benim gibilerin savurup çöpe atacağı artıkları bekleyecek biri, diğeri ertesi gün daha çok çöp toplayıp, ya da mendil satıp ya da dilenip de yemeğinin sonrasına ufak bir tatlı sürprizi hazırlayacak kendisine. Ya benim gibi “Geçim Derdine Giriş 101” dersinden muaf tutulanlar..?

Nasıl olsa parasını verdim diye patlayana kadar yerim gözüm dönercesine, arkadaşlarla olmak, özel sebeplerle buluşmak bahanesidir hep. Yetecek kadar yesem öleceğim diye korkarım. Gelmez aklıma benim gibi yemek yiyecek imkanı olmayan insanlar, gelirse de bu ancak yemek çıkışı midemi sıvazlayıp geğirmenin sınırlarını zorlarken yolun karşısından bize bakarak geçen çöp toplayıcı güzel çocuğu farketmemle olur. Otellere gidip de konforun ve rahatın yıldızlısını tadarken öteki türkiye insanının ne yaptığı gelmez aklıma.

Dünyanın daha güzel olacağına dair çocukça umudum, pet şişeye yapışıp kalmış damlaların şişeyi sallamamla birlikte ağzıma düşmesini ümid etmem kadar bile doldurmayacak dişimin kovuğunu. Bir yerlerde ses getirmeye heveslendiğim de yok. Sadece yokluktan gülmeyi  yakalayamamış insanların gülmesine ihtiyacım var.

Bu dediklerimin riyakar bir tutum içerdiğini savunabilirsiniz. Bunları yazarak kendi eğlencemi meşru ve mazur gösteriyorum belki de. Ancak bunlar itiraflarım, ve kendimce çıkar bir yol arıyorum sıkıntıma. Hayatım boyunca hiç prensiplerim olmadı benim, ama artık olacak. İtiraflarımı döküyorsam ortaya, tutumlarımı değiştirmezsem şahit olun da uyarın diyedir tüm bunlar.

Dışarıda herhangi bir yerde “takılırken” artık para harcamak istemememi “cimrilik” olarak addetmeleri çok doğal. Addeden olmadı ama içlerinden düşünebilirler de. Benim rahatlıkla ödeyebileceğim o hesaba bir ailenin doyabileceğini hesap etmiyor kimse o an, sanırım. Edenler çok belki ama, “bu seferlik birşey olmaz” demekten sıtkım sıyrıldı artık, onlar da bıksınlar istiyorum.

En büyük hayalimi kurmaya başlıyorum gözlerinizin önünde. Samimiyetsiz algılayabilirsiniz ama, herhangi bir hırsımın artık olmaması benim açımdan sevindirici. Tek dileğim, geçinebileceğim ve yardımı doyasıya tadabileceğim kadar bir miktarı, amaçladığım dışında harcamayacağım günlere doğrudan buhar olmak. Sokakta yaşayan herhangi bir kimsesizin koluna girip evime getirerek onu önce doyuracağım, sonra güzel bir duş almasını sağlayacağım ve ardından mutluluğunu seyredeceğim. Mümkünse, hep benimle kalmasını isteyeceğim. Şu andaki en büyük hayalim bu ve benim şu anda bunu yapabilecek cesaretim yok. Evim var, gelirim var, cesaretim yok. Uzun bir süre olmayacak. Belki, üzerimde bu denli muhtelit sorumluluk varken hiç olmayacak, belki. Ama istiyorsam olacak. Şimdi yok. Olsaydı bile, iyiliği, sırf iyilik yapmanın bende uyandırdığı duyguları sevdiğim ve vicdanımı rahata erdirdiğim için yapacağım günleri geride bırakıp, ancak ve ancak empatinin boyutsuzunu düşünerek elimi taşın altına koyacağım günleri ararım daha çok. Arıyorsam bulacağım. Dilesek hani, bulduğumda geç olmasın.

 

 

0 garibin yorumu:

Yorum Gönder